..Rock ve Heavy Metal'in dünü bugünü
1800'lerin sonunda afrika'dan kopartılarak, başka kıtalara köle olarak getirilen topluluklar, bundan sonraki yaşamlarının devamında bir de kökenleri etnik öğelere dayanan müzik türü oluşturdu. blues adı verilen bu müzik geniş bir zenci kitlesi tarafından üretilip yorumlanmaya başladı. temelde metal müziğinin alt yapısı gibi davul, bass gitar ve gitardan oluşan tapıya sahipken, sound daha elastik, daha anlaşılır ve temizdi. sözlerde ise genelde bir tanrıya yakarış ve kabulleniş söz konusuydu. zaman içerisinde zencilerin hakim olduğu bu müziğe beyazlar da yöneldi. ama hiçbir zaman bir zenci blues sanatçısı kadar başarılı olamadılar.
beyaz insanların blues'la buluşması ve onların esarette olmayan yaşamsal rahatlığı müziği farklı formlara sürüklemeye başladı. daha çok beyaz insanın yaptığı ve daha neşeli, hareketli bir sounda sahip olan rock'n roll ile blues'un eşleşmesiyle karşımıza hala çok kişi tarafından kabul gören rhythm and blues'u çıkardı. tüm bu dönemlere baktığımızda blues'dan rock'n roll'a rock'n roll'dan rhythm and blues'a albümleri hala çok kişi tarafından alıcı bulan john mayall, b.b. king, chuck berry, bill haley, jerry lee lewis, bo diddey, muddy waters gibi efsane sanatçılar karşımıza çıkmakta.
bu dönemin peşinden ortaya çıkan bir müzikal oluşum vardı ki pop'un yumuşak ve ticari yapısından uzak, blues'un yakarışlarından farklı bir sounddu. hard rock denilen bu müzikal yapı 60'lı yıllarda büyük bir kabul gördü. cream, mc5 gibi çok ünlü gruplar ortaya çıktı.
bu dönemde sıra dışı ve tepkici gençlik, muhafazakar kiliseler ve kilise üyeleri tarafından dışlandı. kilise tarafından metal müzik aforoz edildi. bu aforoz ve lanetleme daha sonra metal'in şeytan müziği olarak sıfatlanmasına neden olacaktı. standart bir tapı isteyenler bu gençliğin sıra dışı olmasını istemiyor ve onları toplumdan soyutluyordu. işte metal ve rock'un şeytani olduğunun vurgulanması da böylece ortaya çıktı.
dönemlere şöyle bir göz atalim:
tarih/metal müzik/ideoloji
1.dönem: 1960-1983
savaş sonrası dönemde "süpergüç" kullanılan vietnam'daki hataları ve diğer devlet çöküşlerini görüyoruz. tüm dünyada uluslar aniden "vatandaşlar" olarak yardımlaşma sorunu ile karşılaştılar; çevrelerindeki canlıları reddetmeye başladılar. 60'lar ve 70'lerin başı biterken barış ve umut kıpırtıları bile derhal taklit içinde çamurlandı ve öldü. onun yokluğunda ideolojik yapısı olmayan bir teknoloji ile futurizm geldi. ve ne kadar asi olduğuna bakmaksızın her şeyi kendi ticari sistemine uyduran bir hal aldı ve bu uydurulmuşluğu sistem haline getirdi. bu futurizm 80'lere gelindiğinde yabancılaşmanın bir dert olmadığı ama sistemin bir şartı olduğunu ortaya serdi...